İzmir Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

İzmir Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

İzmir Bayan Masör kadınlardan, beni rahatsız edici bir serbestlikle söz ederdi. Bu durumda, Jacques’ın, Le Grand Meaulnes’ün eşi olduğuna hâlâ inanabilir miydim? Hiç sanmıyordum. Ne de olsa, Jacques’ın düşümdeki bu kişiliğini, ona danışmadan, onu tanımadan kendim yaratmıştım. Bu kişilikle uzak yakın aslabir ilgisi, hiçbir benzerliği olmayacağını düşünmeye başlıyordum yavaş yavaş. Yine de, kolayca teslim olmaya, bu durumu kabullenmeye gönlüm elvermiyordu. “bunların tümü, benim için fazlasıyla acı, Jacques’ın beni kıran, umutsuzluğa götürmüş olan, içime acı çöktüren yanlarını görüyorum. İzmir Bayan Masör çalışmak, bir uyuşturma yoluysa, alkol ve kumar, bu çizgide pek farklı değildi. Yerim, ne barlardı ne de kitaplıklar. Öyleyse neresiydi. Kitapların ötesinde bir kurtuluş göremiyordum. Yeni bir roman tasarladım. Romanın kahramanları, beni simgeleyen bir genç kızla, Jacques’ın yerini alacak, “aşın kendine güvenli ve kendini tüketme yolunda çİzmir istekleri yaşayan” bir delikanlı olacaktı.

Yine de huzursuzluktan kurtulamadım. Bir akşam Stryx’ in bir köşesinde Riquet’i, Riaucourt’u ve sevgilisi Olga’yı gördüm. Olga, pek hoş, pek şıktı. Jacques’tan aldıkları mektuptan söz ediyorlardı. Ona bir kartpostal göndereceklerdi, içimden, “Jacques niçin onlara yazıyor da, bana hiç yazmıyor?” diye sormaktan kendimi alamadım. Bütün bir öğle sonu, gönlüm kırık, umutlarım tükenmiş, sokaklarda dolaştım durdum; sonra ağlayarak, bir beyazperdeye attım kendimi. Ertesi gün, annemlerin pek hoşlandığı Pradelle, yemeğe bizlere geldi. Yemekten sonra da Cine-Latin’e gitmek üzere çıktık. Soufflot sokağına girince, Jockey’e gitmeyi teklif ettim. Pradelle, gönülsüz gönülsüz razı oldu. İki aklı başında, aylık satın alan şeklinde bir masaya oturup mevzuşmaya başladık.

İzmir Bayan Masör

İzmir Bayan Masör içerken, ona Jacques’ın kim olduğunu anlatmaya çalıştım. Çünkü o güne dek, Pradelle’e Jacques’tan pek söz etmemiş, şöylece bir değinip geçivermiştim. Ilgisiz bir tavırla dinledi beni. Sıkıldığı, utandığı her halinden belliydi. Bu tür bölgelere gelmemin kendisini şaşırtıp şaşırtmadığını merak ettim. Sormuş oldum.

Şaşırmadığını, ama kendisinin böyle yerleri sıkıcı bulduğunu söyledi. Bunun nedeni de, Pradelle’in, tüm düzensizlikleri doğrulayan o sınırsız yalnızlığı ve umutsuzluğu hiç tatmamış olmasıydı. Yine de, her vakit aşın davranışlarda bulunduğum bardan uzakta, onun yanında otururken, burasını yeni bir gözle inceleyebildim. Pradelle ise, benim bugüne dek görmediklerimi aniden görmüş ve barın tüm şiirselliğini yok etmişti. Kim bilir onu buraya, kendi kendime sorduğum bir soruyu, “Burada ne işin var?” sorusunu sorması için çağırmıştım. Ona birden hak verdim ve Jacques’ı da daha eleştirici bir gözle görmeye başladım. Niçin vakitını duygularını öldürmekle geçiriyordu? Sefahatten vazgeçmeye karar verdim. Annemler, birkaç günlüğüne Arras’a gittiler; bu fırsatı bile kullanmadım. Stepha ile Montparnasse’a gitmedim; hatta onun diretmesine birazcık da ters yanıt verdim.

Evde kalıp, Meredith okudum. Jacques’ın geçmişi hakkında tahminler yapmaktan, kafamı o mevzuya takmaktan da caydım. Hataları olmuşsa bile, dünya batacak değildi ya. Artık, onu pek az düşünüyordum. Çok uzun süre susmuştu. Ve bu suskunluk, giderek bir iticiliğe dönüşüyordu. Aralık nihayetinde anneannesi Jacques’tan gelen son haberleri ilettiğinde, hiç aldırmadın. Gene de, herhangi bir şeyden vazgeçmeyi sevmediğim için Jacques döndüğü zaman aşkımızın tekrar canlanacağını düşünüyordum. Deliler şeklinde çalışmaya verdim kendimi.